1907 ÜNİFEB

Küllerinden Doğanlar

1. Dünya Savaşı yeni bitmiş başkent İstanbul’un ve memleketin dört bir yanı bi’fiil işgal ediliyordu. O günlerde onuru ve gururu iyice ayaklar altına serilmiş olan halkın bir ışığa ihtiyacı vardı ufakta olsa bir umut ışığı… İşte o ışığın adı FENERBAHÇE’ydi.

Fenerbahçe hiç bir korku ve baskıdan çekinmiyor işgal kuvvetlerine maçlar teklif ediyor, bizi insan yerine bile koymayan İngiliz ve Fransız kuvvetlerini sahadan silip süpürüyodu. Her galibiyet halkın Fenerbahçe’ye olan ilgisini biraz daha arttırırken aynı zamanda umudu ve direncini biraz daha yükseltiyordu, şayet maçlar bir futbol müsabakası değil de bir onur mücadelesi halini almıştı Türk halkı için.

İşgal yılları boyunca Fenerbahçe işgalcilerle yaptığı 50 maçtan 41 galibiyet 7 beraberlik ve sadece 2 mağlubiyet alarak ‘Türk’ün kalbi senle atar yaşa Fenerbahçe’ lafına ve sevgisine mazhar oluyordu. Alınan her galibiyetin halkın moralinin ve direncinin yükselttiğini farkına varmak İngilizler için de çok sürmedi. İşgal kuvvetleri komutanı General Harrington emriyle yapılan baskında kulüp kapatıldı. General bu emri verirken bu kadar tepkiyle karşılaşacağını tahmin etti mi bilemiyorum ama bu olay halk arasında öyle bir infiale yol açmıştı ki yoğun protestolar neticesinde 70 gün sonra Fenerbahçe Kulübü yeniden açıldı. Fenerbahçeliler uğradıkları bu durumu, bu haksızlığı aradan geçen 100 yıl sonra yeniden yaşayacaklarını o günlerde tahmin edemezdi.

3 Temmuz 2011 pazar sabahı Fenerbahçe Kulübü yöneticisiyle, futbolcusuyla, taraftarıyla 100 yıl sonra yeniden bir baskına uyandı. O günleri unutmak bir Fenerbahçeli için imkansız. Hukukun tüm ilkeleri çiğneniyor, masumiyet karinesi diye bir şeyin varlığından sanki tüm kamuoyunun haberi yokmuş gibi davranması, Başkanımız Aziz Yıldırım’ı aciz gösterebilmek için o mahrem pozların basına sızdırılması ve o haberi yapan gazetecinin yılın haberi ödülü alması hala dün gibi aklımda. Medya tüm gücüyle saldırıyordu. Teknik direktörümüz ve efsanemiz Aykut Kocaman’ın ileriki günlerde Topuk Yaylası’nda yaptığı basın toplantısında hangimiz duygulanmadık ki? Hangimiz göz yaşlarımızı tutabildik ?

İlk şoktan sonra Fenerbahçe taraftarı üstündeki ölü toprağını attı ve tarihte eşine az rastlanır nesiller boyu anlatılabilecek kutsal bir direnişe geçti. Ne biber gazı durdurabildi bizi ne joplar, ne Silivri soğuğu engel olabildi sevdamıza ne de cezalar. Ne gelecek sene belki Avrupa’da destan yazabilecek kadronun dağılması umrumuzdaydı ne de Şampiyonlar Ligi kuralarına 24 saat kala men edilmemiz. Direniş ruhu sanki ete kemiğe bürünmüştü sokakta, evde ,iş yerinde, sahada salonlarda, Fenerbahçe ve Fenerbahçeli adının olduğu her yerde bir mücadele ve direniş vardı gün geçtikçe büyüyen.

Fenerbahçe Türkiye’nin en büyük Sivil Toplum Kuruluşu olduğunu göstererek yine yöneticisi, futbolcusu ve taraftarıyla 3 yıldan kısa bir sürede bugünlere geldi. Bu süreçte bizi yalnız bırakmayan (!) Uefa’ya 10 bin sayfa çeviri yapanları da unutmayacağız, kendi ülkesinin takımını başka mecralara servis edenleri de. Uğradığımız hakaretlerde unutulmayacak, sözde spor programlarında 100 yılı devirmiş Türk sporunun çınarı hakkında söylenen sözleri de.

Bizler 107 yıllık Fenerbahçe tarihinin en acı en zor süreçlerine denk geldik belki ama 107 yıllık Fenerbahçe’nin en anlamlı, en gururlu, en duygulu şampiyonluğuna da canlı şahit olduk. Bu şampiyonluk vura vura, kıra kıra, kanırta kanırta senin Fenerbahçeli, kutlu olsun.

Fatih Yaka
1907 ÜNİFEB Sakarya Üniversitesi

Bizi Takip Edin

Aşağıdaki simgelere tıklayarak sosyal medya hesaplarımıza ulaşabilir, bizi takip edebilirsiniz.