Tarih bugün 28 Şubat 2010, 103 yıllık tarihinde ilk defa aldığın yenilgi olmasa bile, gözünü açtığında annesinden, babasından, dayısından, amcasından dünyaya sarı-lacivert bakmayı öğrenen ve kalp atışını bu renklerin başarısına endeksleyen bizler için sessiz bir gün daha Fener’im.
Öylesine işlemiş ki sana olan aşkımız içimize, seni haketmediğin yerde, durumda görünce göğsümüzün derinliklerindeki sızı yüreğimizi dağlıyor, hayat anlamsızlaşıyor bir anda, cümleler boğazımıza düğümlenip, sana olan inancımızla sıktığımız yumruğumuzda kenetleniyor hırsımız. Gözümüzü Uğruna Feda Bu can dediğimiz armana diktiğimizde, düşündüğümüz ne teknik konular, ne transferler, ne senin başarılı olmanı engellemeye çalışanlar. Tek düşüncemiz var, o da sana olan aşkımızın ne kadar büyük olduğu.
Armana bakarken gözlerimiz dalıp gidiyor, hatıralar canlanmaya başlıyor; hani o ilk yarısını 3-0 geride kapatıp, rakip takım taraftarlarının “beşş beeşş” sesleri arasında gittiğin soyunma odasından çıktığın ikinci yarıda attığın 4 golle beş isteyenleri susturduğun, sonra bu başarına kılıf olarak mucize kelimesini kullandıkları hatıralar.
Hani yine böyle bir sezonda şampiyonluğa olan inancını yitirmen için üzerine oynanan oyunlarla dolu bir dönemde ilk yarı sonunda skorborda baktığında senin 3-0 geride olduğuna aldanıp “Şampiyonluk gitti” diye heveslenenlerin, maç sonunda skorbordda 4-3’ü görüp heveslerinin kursaklarında kaldığı Gaziantep maçındaki hatıralar.
Biliyor musun? “Bizler inandık, siz de inanın…” diye çağırmıştık ya tribüne seni, biz o zaman sana her zamankinden daha çok inanmıştık. Çünkü biz biliyorduk ki; Fenerbahçe’nin inandıktan sonra başaramayacağı hiçbir şey yoktur.
Adına mucize dedikleri, büyük üstad İslam Çupi’nin de değindiği, Fenerbahçeliler dışındakilerin asla bilemeyeceği, içlerindeki korkunun nedeni olan bu bilinmezliğin, bu gücün adı Fenerbahçelilik inancı.
Bugün canımız sıkkın, çünkü senin renklerini, armanı taşıyan oyuncular bu inancı yeteri kadar hissetmiyor, sahaya yansıtmıyor. Ama hissedecekler.
Sana inandığımız gibi onlara da inanıyoruz. Bizim aramıza girmek isteyenlere, Fenerbahçe’ye olan inancımızı kırmak isteyenlere inat, onların senin adını hakettiğin yere taşıyacağına sonuna kadar inanıyoruz!
Ve sen, milyonlarca Sarı-Lacivert-Şampiyon-Fener diye her yeri inletme aşkıyla peşinden koşan taraftarın gönlündeki Fenerbahçe’nin şerefli formasını taşıyan oyuncu; Zeki Rıza Sporel, Ordinaryus Lefter, Cihat Arman, Mehmetçik Basri, Can Bartu gibi efsanelerin terleriyle efsaneleşen çubuklu formayı giyme şerefine nail olan milyonlarca Fenerli’nin sahadaki yüreği; yeşil sahaya çıkarken yanına almayı unuttuğun, bizim sana olan sevgimizi, güvenimizi, inancımızı yüreğinde hissetme zamanı geldi.
Çubuklu formanın hakkını vermek için mücadele ettiğin, yılmadığın, yıkılmadığın sürece iyi günde, kötü günde şimdiye kadar olduğu gibi biz senin yanındayız.
Ve sen Fenerbahçe’nin çubuklu formasını omuzlarında taşıyan büyük Fenerbahçe’nin savaşçısı,
bundan 11 hafta sonra bir Pazar günü Samandıra’dan, üzerinde onurlu bir şekilde taşıdığın çubuklu formayı efsaneleştiren futbolcuların resimleriyle süslenmiş takım otobüsüne bineceksin; tıpkı senin gibi o formayı hakeden diğer takım arkadaşların gibi.
Otobüs tesislerden çıktıktan sonra geçtiğin yollarda ellerinde sarı-lacivert bayraklar sallayan, sana mutlu gözlerle bakan insanlara, çocuklara rastlayacaksın. Bir süre sonra yolculuğun derinden gelen ama anlamadığın seslerle heyecan kazanacak. Seslerin geldiği yola doğru yöneldiğinde takım otobüsü, heyecanla otobüsün açık olan üstüne çıkacaksın, sana mutlu gözlerle bakan insanlar çoğalacak, bil ki o gözlerdeki mutluluk senin eserin.
Ilık bir Mayıs akşamında uzaktan gelen Fenerbahçe sesi kalp atışını hızlandıracak ve gözlerini diktiğin yerde binlerce Fenerbahçeli, elinde tuttuğun Şampiyonluk Kupası’yla seni bekliyor olacak…
Ve o an beraber yaşadığımız sıkıntılı zamanları unutup, tüm dünyaya haykırırcasına seninle birlikte inleteceğiz Bağdat Caddesi’ni SARI – LACİVERT – ŞAMPİYON – FENER!
Doruk Sarıkaya
1907 ÜNİFEB – Üniversiteli Fenerbahçeliler Birliği