1907 ÜNİFEB

Bir Deplasmandan Çok Daha Fazlası

İlk olarak geçen sezon Antep deplasmanı için çıkıldı bu yola, gezelim görelim yenelim tadında bir deplasman yapalım dedi arkadaşlar ben de uydum onlara. Gezinin Urfa ayağına katılamamıştım da Antep’te oldukça eğlenmiştik. Antep’e deplasmana gidip maçı kahvede izlememiz de başlı başına bir anıydı ya neyse. Bu kadar keyifli olunca Antep turu, bunu gelenekselleştirelim dedik baktık fikstüre, tam tatil dönüşü dönemin başında Elazığ deplasmanı var, dersler yoğun olmaz ilk hafta dedik giriştik uçak biletlerine. Forumdan da açtık başlığı sayımız 17’yi buldu. Önce heyecanlandık böyle bir sayıyla Elazığ’a gidiyoruz, çok iyi olay diye, sonra düşünmeye başladık o kadar kalabalıkken sıkıntı çıkar mıydı acaba Elazığ’da?

Fırat Üniversitesi’nden ÜNİFEB’li dostlarla irtibata geçildi, biz her şeyi ayarladık siz sadece gelin dendi. Tam dedik hazırız ayarladık her şeyi, TFF patlattı son dakika sürprizini de maçı pazartesi akşamına aldı. Bir yandan harıl harıl bilet arıyoruz bir gün sonrasına bir yandan da Elazığ’dan arıyorlar, “aman beyler n’olur iptal etmeyin planı” diyorlar. Hallettik bilet işini, hazırız artık Elazığ yoluna. 6 kişilik bir ekiple en önden gittik, öğle vakti vardık şehre, Bahri kardeşimiz karşıladı bizi. Tanışmada hissettiriyor insana samimiyetini, üzerimizde yorgunluk var ama içimiz rahat ve huzurlu, yemek yemeye gidiyoruz. Yoldayken ilk kez duyuyoruz o büyük adamın ismini: Reşat Abi. Bahri’nin anlattığına göre eli ayağı oradaki tayfanın, şehrin sahibi gibi. Yemek yemeye de onun restoranına gidiyoruz. Hacıbey Sofrası’nda katılıyor bize diğer Fırat Üniversiteli diğer arkadaşlar, orada tanışıyoruz bizi 5 gün misafir edecek insanlarla, yemek sonrası da Bahri’nin evine yol alıyoruz biraz dinlenmeye, orada sohbet de koyulaşıyor Bahri’yle. Bilen bilir, çay içmeyen adamımdır ben; önce restoranda çay içirdi Bahri, “Elazığ’a gelmişsin çay içmezsen ayıp” diye. Eve geldik demledi çayı, içmem deyince de “e restoranın çayını içtin benim çayımı mı içmeyecen ayıptır” diyerek kandırdı. Vakit geçti, akşam saatlerinde ikinci grup da geldi İstanbul’dan, yemekti sohbetti derken bitirdik ilk günü. Sabah vakti Fatih gelmiş, bizim daha afyonlar patlamadan Bahri’yle ikisi girişmişler kahvaltı hazırlamaya, “usta çayı biz demleyelim bari” diyoruz, “ant verdik vallahi olmaz” diyorlar. Tek kelimeyle muazzam bir kahvaltı, keyifler gıcır çıkıyoruz evden, merkezi şöyle bir turlamaya. Çarşıyı gezdikten sonra ver elini Harput, Reşat Abi büyüklüğünü konuşturuyor orada, Harput Kalesi’ni gezdikten sonra bir yemek yiyoruz ki… Yemeklerin kalitesi üzerine çok detaya girmemek lazım ama bir şeyi bahsetmeden geçmek de olmaz; harcanan emeğe, lezzete ayıp etmiş oluruz. Keyifler tavan yapmış vaziyette çayımızı yudumluyoruz müthiş bir manzara eşliğinde. Akşam eğlencesi için bir mekana götürüyor bizi arkadaşlar, biz de bekliyoruz ki iki saat otururuz oradan da başka bir yere geçeriz diye. Çay + çerez menüsüyle ne kadar oturabiliriz ki bir mekanda sonuç olarak? Canlı müzik başlıyor yavaştan, bir de bakıyoruz müzik oldukça iyi, tempo yükseliyor modlar iyice tavan yapıyor daha da keyiflenemeyiz derken hem de. Her telden çalıyor müzisyen ağabeylerimiz, biz de her telden eşlik ediyoruz. Beklentilerin inanılmaz üzerinde bir gece, unutulmaz bir gece oluyor. Gece vakti Hacıbey Sofrası’nda karınları doyuruyoruz yine eşsiz ‘salçalı köfte ekmek’ eşliğinde ve iki grup halinde evlere dağılıyoruz. Cumartesi sabahı erken kalkıp yol alıyoruz kiraladığımız araçlarla; istikamet Mardin. Koskoca 5 günümüz var, gelmişken komşu şehirlere gitmemek olmaz sonuçta. Diyarbakır girişinde o anda fırından çıkmış keteleri götürüyoruz kahvaltı niyetine. Karınlar da doyunca goygoy vakti geliyor, iki araba birbirine besteler yazıyor, biz gri Starex’tekilere, onlar da bize, beyaz Starex’e. Muazzam eserler çıkıyor ortaya, yolda başımıza gelenler de ayrı anlamlar katıyor bestelere. Tabelada pozumuzu da aldıktan sonra giriyoruz Mardin’e. Çok farklı, çok çekici bir şehir yapısıyla sokaklarıyla. Orada da bir öğle yemeği yiyoruz ki, detaya girmeyeceğim yine anlaşılmıştır zaten etin lezzeti. Etin lezzetinden ziyade bizi mutlu edense oradaki halkın, esnafın bizi görünce takındığı tavır oluyor. Fenerbahçeliyiz, maç için geldik İstanbul’dan dediğimizde gösterdikleri tepkiler bizde tarifsiz duygular uyandırıyor. Hani “işte Fenerbahçe bu yüzden yıkılmaz” klişesi var ya, o tatta muhabbetler gerçekleşiyor. Fenerbahçeli olanların yanı sıra genel olarak yol boyunca Diyarbakır’da ve Mardin’de insanların tavrı, sizi çekiyor adeta, dönmek istemiyor insan İstanbul’a. Hava da muazzamdı orada kaldığımız süre boyunca onun da etkisi vardır belki, ama İstanbul daha bir soğuk geliyordu bize resmen oradaki insanların sıcaklığından sonra.

Mardin’de de oldukça keyifli saatler geçirdikten sonra dönüşte Diyarbakır’a uğruyoruz. Vakit geç olduğundan gezmeye pek fırsat olmuyor, fakat gelmişken bir ciğer yiyecek vakit buluyoruz illa ki. Amiyane tabirle efsane bir şiş ciğer yedikten sonra Elazığ’a dönüş yolundayız, yine gırgır şamata. Biz gezmedeyken Yıldız Teknik’ten kardeşlerimiz de gelmiş Elazığ’a yine bizim kadar kalabalık bir kadroyla. Pazar günü Keban’a gidiyoruz hep beraber, çiftlikte balık yiyoruz hep beraber, asma köprüden de sallandırıyoruz pankartlarımızı müthiş bir poz çıkıyor ortaya. Oradan dönüşte yine olaylar ve üzerine şipşak yazılan besteler, goygoyun dozunu artırıyor. Akşamki planımız Harput’ta kürsübaşı eğlencesi, sıra gecesinin Elazığ versiyonu tadında bir olay. Çekilen halayın haddi hesabı yok orada da, eğlence yine tavan. Bu arada Yıldız Teknik de geldiğinden Boğaziçi olarak tek bir evde toplanıyoruz, 17 kişi bir evde, sohbetler uzuyor da uzuyor. Maç günü geliyor, Elazığlı kardeşlerimizin belki de en çok uğraş sarf ettiği, en çok hazırlandığı gün. Sorunsuz, tertemiz bir şekilde gidiyoruz stada, görece oldukça rahat bir şekilde de giriyoruz içeri. Maçla ilgili söylenecek çok şey yok maalesef. Bizde bir süre, bir avuç çekirdeğin en sonundaki acı çekirdek etkisi yapıyor maçın sonucu. Sonu istediğimiz gibi olsun da bu sıkıntılar atlatılır diyerek önümüzdeki maçlara bakıyoruz artık.

Biz şampiyon olacağız, ondan şüphe yok, bu tarihte yazıyorum altına imzamı atarak. Kritik bir deplasmanda iki puan kaybedip yara alsak da bu yolda, ÜNİFEB’liler olarak çok farklı şeyler kazandık bu deplasman turunda. Emeği geçen herkese ne kadar teşekkür etsek az. Reşat Abi, Bahri, Kaan, Salih, Fatih, Umut, Enes, Yusuf… İsmini saymadığımız varsa affetsin, hepinize minnettarız. Kardeşim dediğine tahammül edemeyenlerin memleketinden gelip böyle bir ev sahipliği ve yardımseverlik görünce hayata bakışı değişiyor insanın. Tekrar tekrar teşekkürler hepinize sağ olun, var olun. Bu ve bunun gibi nice dostlukların yeşermesine sebep olan 1907 ÜNİFEB ailesine de tümden selam olsun, tabi ki Fenerbahçe sevdasıyla birlikte.

Uğurcan Tunç

1907 ÜNİFEB Boğaziçi Üniversitesi

 

Bizi Takip Edin

Aşağıdaki simgelere tıklayarak sosyal medya hesaplarımıza ulaşabilir, bizi takip edebilirsiniz.