1907 ÜNİFEB

Bir Garip Deplasman

Bir hafta önceden düşünmeye başlamıştı bu hafta yaşayacaklarını Fenerbahçe taraftarı. Malumunuz; geçen yıl gece yarısı Beşiktaş deplasmanına bilet alabilmek amacıyla girilen sıra herkesin aklında yer edindi. Sıra dediğimiz şey de yan yana konulan portatif barikatların koli bandıyla birbirine yapıştırılmasıyla ortaya çıkan 1 – 1,5 metre genişliğinde 10 – 15 metre uzunluğunda bir alan. Bu alana girip bilet almaya çalışan 5000 civarı kişinin yarattığı izdiham. Coplar, tekmeler, yumruklar, biber gazı, bayılanlar. Senaryo aynı mı olacak yine derken internetten satışa çıkacağı haberi geliyor, seviniyoruz. Yine stres var ama çile yok.

Okula, işe gitmiyor; saat 11’de çıkacak bilet için saat 8’de bilgisayar başına oturuyoruz. Gözlerimiz saatte, ellerimiz klavye ve mouse üzerinde; devamlı siteyi yeniliyor, satışa çıkacak biletlerden birer tane almak için çabalıyoruz. Biletler çıkıyor. Bazılarımız alabiliyor, bazılarımız alamıyor. Bilet sahiplerinin işi bitmiyor tabii. Hele ki Anadolu’da olanların. Tekrar başlıyor bilet işlemleri. Uçak, otobüs, tren. Ulaşım sorununu da hallediyor Fenerbahçe taraftarı. Atkılar, formalar zaten hazır; çantaya koyup yollara düşmek kalıyor geriye.

Bomba gibi düşüyor haber basın-yayın organlarına. İl Güvenlik Kurulu Toplantısı’nda, şiddeti engellemek amacıyla misafir tribününe taraftar alınmaması kararı çıktığı söyleniyor. Kimimiz yolda alıyor haberi, kimimiz yola çıkacakken. Yaşanılan şoku atlatanların aklına gelen ilk soru “Şiddet, yasalarla değil dayatmalarla mı engellenmektedir?” oluyor. Yetkili makamlardan açıklama bekleniyor. Onların da olaydan haberi yok. Herkes topu başkasına atıyor.

Ertesi güne valiliğin “BEŞİKTAŞ-FENERBAHÇE spor karşılaşmasında alınacak güvenlik önlemleri ile ilgili toplantıda kulüplerin stada getirecekleri seyirci konusunda HERHANGİ YASAKLAYICI BİR KARAR ALINMAMIŞTIR.” açıklamasıyla uyanıyor Fenerbahçe taraftarı. Bilet koşuşturmacası başlıyor bu sefer. Biletlerini bastırıp gelebilenler geliyor. Vapurla karşıya geçiyor ve saat 18.00’da İnönü Stadı’nın konuk seyirci girişinde yerimizi alıyoruz.

Esas çilenin buradan sonra çekileceğini kimse bilmiyor. Saat ilerliyor. 19.00’da taraftar alınmıyor. 20.00’da taraftar içeriye tek gişeden alınıyor. Maç başlıyor. Dışarıda olanlar içeriye girebilenlerin 3 belki de 4 katı. Maç başlıyor. Polisin müdahalesi sonucu sıra gitgide sıkışıyor. Bırakın rahat hareket etmeyi nefes almanın bile zorlaştığı o alanda ileriye doğru sürüklenen Fenerbahçe taraftarı istem dışı sonradan “müze” olduğu öğrenilen o kapıyı açıyor.
Üstünde durmakta fayda var; kapı bilerek açılmıyor. O sıkışıklıkta kapıya dayanmış olan ve ileriye gitmesi için zorlanan taraftarın yaratmış olduğu enerji sonucu açılıyor kapı. Nefes almanın zorlaştığı, ciddi anlamda ölüm tehlikesinin olduğu o ortamda bulduğu ilk boşluğa giriyor taraftar. Buradaki amaç stadı basmak değil ki içeriye giren taraftar da hemen ait olduğu yere, deplasman tribününe yöneliyor.

Fenerbahçe taraftarı stadı basmıyor. Müzeyle işi yok. Fenerbahçe taraftarının istediği tek bir şey var.

104 yıl önce kazanmış olduğu “Takımını sonuna kadar destekleme” hakkı.

Ve bu hakkı binbir türlü zorluğa ve dayatmaya rağmen kullanıp, rakip takım tribünündeki yerini farklı bir şekilde de olsa alıyor.

Metin Dinçsay
1907 ÜNİFEB – Üniversiteli Fenerbahçeliler Birliği

Bizi Takip Edin

Aşağıdaki simgelere tıklayarak sosyal medya hesaplarımıza ulaşabilir, bizi takip edebilirsiniz.