1907 ÜNİFEB

İki Efsane, Tek Mutluluk

2004 senesinin yaz mevsimi… Ligler bitmiş, yeni sezonu bekliyoruz. Bir süredir adı bizimle anılan bir futbolcu var. Bir yıl önce Konfederasyon Kupası maçında Türkiye’ye gol attığında duymuştu çoğu kişi onu ilk kez. O zaman da Fenerbahçe’nin peşinde olduğu söyleniyor. Tam bir sambacıymış güya, Hooijdonk ile harikalar yaratırmış. Adı “Alex de Souza”. Kimisi çok ümitli, kimisi pek düşünmüyor bu transferin olacağını. Kimileri de gazete köşelerinde “Kandırmayın Fenerbahçelileri, Alex falan gelmez!” diye yazıyor. Tabi o zamanlar ülke de gergin, son şampiyon Fenerbahçe olmuş. 20 Haziran 2004 tarihinde Alex’in Fenerbahçe ile anlaştığı söyleniyor. Önemli transfer, çok önemli… Taraftarlar da sabırsız doğal olarak, 2004 Copa America turnuvasını “aman ona bir şey olmasın” diye izliyorlar. O turnuvada şampiyon olan Brezilya’nın kaptanını, Alex’i, bekliyor herkes.

Daha ilk sezonundan başlayarak inanılmaz işler yapıyor Alex. Attığı goller ve yaptığı asistler ile istatistikleri altüst ediyor. Her yıl karşısına “Alex’ten iyi” diye bir oyuncu çıkarılıyor, sonra o oyuncular sonu belirsiz şekilde ülkeyi terk ediyor. Aslında sadece istatistikler değil mesele; Alex çok seviliyor. Sahadaki duruşuyla, sevinçleriyle, golden sonra o bildiğimiz gülüşüyle “Alex Tribünü”ne doğru koşmasıyla… Sadece iyi bir futbolcu değil Alex; mükemmel bir insan, iyi bir profesyonel, bir centilmen. Bunların aksi hiç bir davranış görmüyor kimse ondan. Stadyumda, kahvelerde, sokakta onun için Usta, Doktor, Profesör diyorlar. Çocukları İstiklal Marşı’nı okuduğunda sanki kendi çocuğu çıkıp okumuş gibi mutlu oluyor insanlar. Felipe’yi kendi kardeşi gibi seviyor insanlar.

Herkesin gücü yetmez 100 TL verip lisanslı Fenerbahçe ürünü almaya. Kimi çocuklar babalarından aldıkları harçlıkları biriktirir, gider pazardan sarı-lacivert bir forma alır. Çoğunun üzerinde arma bile yoktur, Türk bayrağı vardır. Ama o çocuk o işporta formayı üzerinden çıkarmaz; kirlense de, yırtılsa da giyer. Neden mi? Arkasında “Alex” yazıyordur çünkü. Belki de o Alex yüzünden Fenerbahçeli olmuştur o çocuk. Belki de o yüzden futbolu sevmiştir, her şutu taca gitse bile topa sol ayakla vurmaya çalışmıştır. Çünkü bir nesli Fenerbahçeli yapandır Alex, bir nesle futbolu sevdiren, “yıldız”ın ne demek olduğunu anlatan.

***

2011 senesinin yaz mevsimi… Ligler bitmiş, yeni sezonu bekliyoruz. Bir süredir bizimle olan bir insan var. Bir yıl önce sportif direktörlük görevinden teknik direktörlük görevine geçmiş, Fenerbahçe’nin efsane futbolcularından bir tanesi. 3 kez gol kralı olmuş. Adı “Aykut Kocaman”. Saha içinde ve dışındaki duruşuyla herkes tarafından saygı duyulan bir isim. Tabi o zamanlar ülke de gergin, son şampiyon Fenerbahçe olmuş. 3 Temmuz 2011 tarihinde, “futbolda şike operasyonu”nun başlatıldığı söyleniyor. Önemli bir gün, çok önemli… Kulüp başkanımız da dahil olmak üzere bir sürü kişi gözaltına alınıyor. Küme düşme, şampiyonluğun elinden alınması, neler neler konuşuluyor… Sözde Fenerbahçe taraftarı olan kişiler sırt çevirmeye başlıyor kulübüne. İstemeyen maçı izlemez, olur biter. Ama öyle bir dönem ki kendi kulübünden şüphe edenler, soğuyanlar bile var.

İşte böyle bir dönemde, bu camiayı bir arada tutacak biri gerekiyor takıma. Oyuncuları ayakta tutacak, taraftarı ayakta tutacak. Sarı-lacivert renklere gönül veren herkesin dik durmasını sağlayacak bir süper kahraman gerekiyor. İşte o kahraman oluyor Aykut Kocaman. Taraftarın söylemek istediği ama söyleyemediği şeyleri söylüyor. Adeta hislere tercüman oluyor. Dünyanın en ünlü teknik direktörünü bile getirseniz, bir taraftarla aynı şeyleri hissedemez, parasını alıp gitmeye bakar, işini yapar sadece. Ama Fenerbahçe taraftarı biliyor ki Aykut Kocaman iş için değil, sevdası için orada. Aynı bizler gibi. Ve biliyoruz ki, o bir taraftarla aynı şeyleri hissediyor. O yüzden kocaman bir sevda bu bizim için. O “kanırta kanırta” kazandıkça, biz de kazandık. O sevindiğinde biz de sevindik. Kendimizi kaybedeceğimiz anlarda onun soğukkanlı duruşu kendimize getirdi bizi belki de.

3 Temmuz, bu camiayı yıkamadı. Bazı futbolcularımız zorla gitmek zorunda bırakılsa bile diğerleri inanılmaz bir birlik örneği gösterdi. Taraftar, gerektiğinde siper oldu tutkusu için. Bunu yaparken de tek bir saniye bile düşünmedi. Neden mi? Çünkü o takımın başında kendinden birinin olduğunu biliyordu. Gerektiğinde sevdasına kendi gibi sahip çıkacak biri olduğunu… Çünkü gerçek bir Fenerbahçeliydi Aykut Kocaman; bir nesli golleriyle coşturan, yedek kulübesindeki varlığıyla bir neslin “kocaman bir gurur” duymasına sebep olan…

Farklı şekillerde başlayan ve farklı şeyler içeren iki hikaye okudunuz az önce. Fakat bu iki hikayede bulması çok da zor olmayan bazı ortak noktalar var: İkisi de bu camia için efsane olan kişileri anlatıyor, ikisi de Fenerbahçe’yi anlatıyor. Sevinmesin başkaları, bu hikayelerdeki insanların ikisi de bizim efsanemiz ve öyle kalacaklar.

Gökhan Gönül ortayı yaptığında, “1. Hikaye” kafayı uzak köşeye vurduğunda, “2. Hikaye” kenarda kollarını açıp aynı senin gibi gökyüzüne doğru şükrettiğinde duyduğun mutluluğu bir düşün. Ne kadar büyük ve unutulmaz olduğunu düşün. Bu kadar büyük ve güzel bir mutluluğu neden bölmek isteyesin ki? Sadece yaşamak varken…

Alper Kayabaşı
1907 ÜNİFEB – Üniversiteli Fenerbahçeliler Birliği

Bizi Takip Edin

Aşağıdaki simgelere tıklayarak sosyal medya hesaplarımıza ulaşabilir, bizi takip edebilirsiniz.