1907 ÜNİFEB

Rotamız Şampiyonluk; Yolumuz Açık Olsun

Futbol takımımız için hayal kırıklıklarıyla dolu geçen bir sezonun ardından, camiamızda takımımızın ciddi bir revizyona ihtiyacı olduğu yönünde görüş birliği hakimdi. Genel Kurul öncesi ve sonrası Başkanımız ve Yönetim Kurulumuz bu ciddi revizyonun sinyallerini kamuoyuna vermeye başlamıştı. Hedef belliydi, savaşan Fenerbahçe yaratılacak, Fenerbahçe formasının ağırlığını bilecek futbolcular takımda yer alacak 3 sezon üst üste Şampiyonlar Ligi’ne katılmayı garantileyecek bir takım ruhu oluşturulacak.

Bu hedefler doğrultusunda öncelikle, birçok futbolcumuzla yıldızı bir türlü barışmayan, yaratmak istediği sistemi bir türlü oturtamayan Teknik Direktör Luis Aragones ve ekibi görevden ayrılarak yerine hepimizin yakından tanıdığı, Türk Futbolu’nu çok iyi bilen Daum ve ekibi göreve başladı. Daum ve ekibinin göreve getirilişi bana göre birçok yönden önemli ve doğru bir hamleydi. Zira Daum’un gelişi ve öncesinde yaşananlar 2003-2004 sezonunu andırıyordu.

Hep beraber hatırlayalım; 2002-2003 sezonunda futbol takımımız, tarihimizin en kötü neticelerinden birini alarak sezonu 6. sırada tamamlayabilmişti. O sezon akıllarda kalan tek başarı, ezeli rakibimiz Galatasaray’ı 6-0 mağlup ettiğimiz karşılaşma olmuştu. Sırasıyla Werner Lorant, Oğuz Çetin ve Tamer Güney takımın başına geçmiş sezon sonunda Daum’la anlaşma sağlanmıştı. Ortega dahil, takım ruhuyla hareket etmeyen futbolcularla yollarımız ayrılmıştı. Fenerbahçe’de temeller yeniden atılmaya başlanmış, yepyeni bir sistem ve anlayışla Ümit Milli Takım’ın iskeletini oluşturan Volkan, Kemal, Selçuk gibi futbolcular takıma kazandırılmıştı. Yabancı transferinde yurt içinden -ki son dönemlerde alışık olmadığımız bir durum- Marco Aurelio takıma katılmış, lider futbolcu olarak ise kariyeri başarılarla dolu olan Pierre van Hooijdonk transfer edilmiş, takım içinde homojen bir yapı, bir ruh oluşturulması sağlanmıştı. Daum ve ekibinin elinde artık yepyeni bir malzeme vardı.

Şimdi günümüze dönerek olanları karşılaştıralım, 2008-2009 sezonunda takımımız 6 sezon öncesi kadar olmasa da başarısız bir dönem geçirerek, sezonu 4. sırada tamamladı. Kayda değer tek başarı, Kadıköy’de Galatasaray’ı 4-1 yendiğimiz karşılaşma olarak akıllarda kaldı. Fatura Aragones’e kesildi, yerine Daum ve ekibiyle anlaşma sağlandı. Fenerbahçe’de forma şansı bulamayan, uyum sağlayamayan neticede bir türlü istenilen katkıyı yapamayan futbolcularla yollar ayrıldı. Yerlerine kamuoyunu da oldukça meşgul eden bir şekilde, Mehmet Topuz, Özer Hurmacı; geçen sezondan anlaşma sağlanan Bekir, Abdülkadir, Furkan, Onur gibi gelecek vaad eden isimler dahil edildi. Yabancı transferinde –yine alışık olmadığımız bir şekilde- yurt içinden Bilica takıma monte edildi, bu kez lider futbolcu tipinde yabancı transfer yapılmadı belki ancak, takım kaptanımız Alex de Souza’nın oyun karakteri ve kişiliği lider sıfatı için zaten yeterliydi. Bunun dışında son Konfederasyon Kupası’nda Brezilya Milli Takımı formasını giyen sol kanat oyuncusu Andre Dos Santos ve Cristian Baroni transfer döneminde Fenerbahçemize katıldılar.

Bakıldığında iki sezon arasında büyük benzerlikler var. Bu büyük benzerlik şampiyonluk sözü ve savaşan Fenerbahçe için elbette yeterli değil. Ancak Daum’un oyun karakteri ve özellikle kondisyoner Roland Koch’un vizyonunun, disiplin anlayışlarının eldeki kadrodan iyi işler çıkaracak seviyede olduğu kesin. Bunun yanında hepimizin gönüllerinde taht kurmuş büyük Fenerbahçeli Aykut Kocaman’ın da Sportif Direktör olarak takımımızda göreve başlaması camiamız açısından oldukça önemli bir gelişme.

Tüm bu gelişmelerin ardından takımda –özellikle hazırlık kampı ve geçen iki resmi maçta görülen (Honved, Beşiktaş)- eksiklikler olduğu aşikar. Bu eksikliklerin bir bölümü maç tecrübesiyle kapatılabilecek türden. Ancak, defansın göbeğindeki sıkıntı önceliğimiz olmalı. Bilica ve Önder daha önce yan yana oynamamış iki stoper. Yedekleri an itibariyle yok. Süper Lig, Avrupa Ligi ve Türkiye Kupası gibi uzun bir maraton için, Lugano ve Edu’yla kıyaslandığında oldukça yetersiz görünen bir defansif anlayış var. Bilindiği üzere Edu uzunca bir süre –basında çıkan dedikodulara göre 6 ay) takımdan ayrı kalacak, belki de sözleşmesi askıya alınacak. Lugano konusunda ise aylardır bir ilerleme yok. Yeni bir transfer mi olur, Lugano ile anlaşma zemini mi olur, yoksa Edu’nun durumu dedikodudan mı ibaret, kısa zamanda açıklığa kavuşması gereken ciddi sorulardır. Bu sorunları çözebildiğimiz takdirde, keyif veren takımdan ziyade güven veren takımı hissetmiş olacağız.

Honved maçı için konuşmaya, tartışmaya gerek yok. Bu takım görüldüğü üzere Fenerbahçemize rakip olabilecek güce sahip değil. Esasında bu takım karşısında gösterilen performans da ölçü değil. Ancak takımın iştahlı görüntüsü, yeni sezon hakkındaki ilk sinyalleri vermeye başladı.

Beşiktaş maçı, hem derbi hem de bir kupa maçı olması itibariyle; daha önemlisi lige moralli başlamak açısından çok önemliydi. Futbolcularımızın lige ne kadar hazır olduğu, ne kadar istekli olduğu bu maçta ortaya çıktı. Tabii eksi ve artılarımızı da son kez gözden geçirme fırsatı bulduk bu önemli maraton öncesinde. Özer Hurmacı, Mehmet Topuz ve Roberto Carlos’un yokluğunda, geçtiğimiz seneden farklı olarak ilk 11’de sadece 3 değişikti. Cristian Baroni, Andre Santos ve Bilica… Bu tablo karşımıza çıktığında şüphesiz aklımıza gelen ilk “bunun neresi revizyon?” sorusu oluyor. Ancak oyun anlayışı, takımdaki birlik havası, iştahlı karakter tüm eksikliklere rağmen kendini hissettiriyor.

Defanstan başlayalım, Takımın –an itibariyle- en zayıf bölgesinde ilk kez yan yana oynayan 4 kişiden daha fazla performans beklemek şüphesiz haksızlık olacaktır. Vederson’daki kıpırdanma Roberto Carlos’un yaşı itibariyle yaşayacağı sakatlıklar açısından çok önemli.Beşiktaş maçında bana göre görevini yapan adamlar arasındaydı Vederson. Bilica ve Önder bahsedildiği üzere, ilk kez yan yana oynamanın sıkıntılarını yaşattı. Bireysel anlamda Bilica, Luciano’yu hatırlatan çıkışlar yaptı. Topla oynamayı seven, topu oyuna sokmak isteyen bir Bilica gördük. Zaman zaman kademesi boş kalsa da kaptırdığı 1-2 top eyvah dedirtse de takıma alıştıkça daha iyi olacağını düşünüyorum. Özellikle yanında oynayacak birinci sınıf bir stopere kesinlikle ihtiyaç var. Önder geri dörtlüde hem sağ bek, hem de stoper için iyi bir alternatif olarak değelendirilmeli. Gökhan özellikle Honved maçında mükemmele yakın performans gösterdi, Beşiktaş maçında tutuk kalması, bana göre Beşiktaş’ın Honved’den daha güçlü bir rakip olmasıyla açıklanabilir. Özellikle Gökhan’ın önünde oynayan Kazım’ın savunma zaafiyetinden faydalanabilmek adına Beşiktaş akınlarının sürekli bu kanattan gelişmiş olması da Gökhan’ı daha garanti oynamaya itmiş olabilir. Gökhan’ın gerçek kimliğini ve yeteneklerini hepimiz çok iyi biliyoruz. Daum’un elinde bu sene daha da gelişeceğini düşünüyorum.

Orta sahamız bu sene en önemli bölgemiz olacak gibi duruyor. Ortada oynayan Emre ve Cristian geçen sezon yaşadığımız sıkıntıların büyük bölümünü silecek. Cristian görünmeyi fazla sevmeyen, bunun yanında ayağındaki topu en verimli şekilde değerlendiren, topu hemen hücum bölgesine aktarmayı seven bir oyuncu. Özellikle ters kanada attığı paslar rakiplerin dengesini bozacak türden. Oyun karakterini 2 maç izleyerek tahlil etmek çok sağlıklı olmaz, ancak neresinden bakarsak bakalım, yararlı olacağı kesin. Emre, olgunlaşma çağında ve bunu bu sene çok daha fazla hissettiriyor. Özellikle 2 yıl aradan sonra bir hazırlık kampı geçirmiş olması ve bunun Daum dönemine denk gelmiş olması takımımız ve Emre açısından çok önemli. Hazırlık karşılaşmaları, Honved ve Beşiktaş maçlarında da gördük ki Emre pres yapıyor, ileri çıkıyor, Alex’in boşalttığı alanlara koşu yapıyor, topu ayağında tutabiliyor ve tehlikeli bölgelerde top ayağındayken de karşı taraftayken de rakibi tedirgin ediyor. Geçen sezon kıpırdanmaya başladığını hissettiğimiz Emre, öyle sanıyorum ki bu sene tam randımanla oynayabilecek. Sol kanatta Andre Santos bana göre şu anda Türkiye’de yılın transferine aday futbolcular arasında ilk sırada. Anelka, Alex gibi üst düzey hücum oyuncularından sonra, topun ayağına çok yakıştığına şahit olduğum, izlerken keyif aldığım çok yararlı bir transfer. Dinamik, süratli ve teknik. Takıma yeni katılmasına rağmen takımın en eskileri kadar rahat futbol oynuyor. Özgüveni çok yüksek bir futbolcu. O da bana göre Beşiktaş maçının iyileri arasındaydı. Ayrıca bu kanatta Uğur Boral ve Özer Hurmacı alternatifleriyle rotasyon konusunda sıkıntı yaşayacağımızı düşünmüyorum. Sağda kanat ise bu sene alternatifi en bol olan kanat. Mehmet Topuz, Deivid, Kazım, yine Özer Hurmacı ve Ali Bilgin sağ kanatta değerlendirilebilecek isimler. Dünkü oyun yapısıyla Kazım geçen seneden farklı görünmedi. Ancak Daum’un ocağında pişmeye aday futbolcuların en başına yazabiliriz Kazım’ı. Nitekim Daum da ona olan güvenini Beşiktaş maçında ilk 11 başlatarak göstermiş oldu. Savunma yapma ve savruk oynama konusundaki eksikliğini kapatıp, adam kovalamaya başlarsa, Kazım Fenerbahçe için vazgeçilmezler arasına adını yazdırabilecek kalitede bir oyuncu.

Forvette Güiza ve Alex bu sene geçtiğimiz yıla oranla inanılmaz istekli ve üretken. İki resmi maçta attığımız 7 golün 5’inde bu iki futbolcumuzun imzası var. Tabii bu arada Alex forvet mi orta saha oyuncusu mu tartışmalarına katılmış oluyoruz. Geldiği günden itibaren, forvete yakın orta saha bölgesinde oynayan bir futbolcu olarak tabir ediliyor. Ancak bana göre Alex orta sahaya yakın oynayan 1. sınıf bir forvet oyuncusudur. Sağ ayak var, sol ayak zaten var, kafayla gol var, duran top var, ara pas var, alan boşaltma var, adam eksiltme var… Geldiği günden itibaren 221 maçta 102 gol 108 asist yapmak –ki bu her maçta ortalama 1 gole kesin katkı yapmış demek- takımın en ucunda oynayan birinci sınıf bir hedef santraforu dahi kıskandıracak bir istatistiğe sahip olmak demektir. Nitekim dün de “yine ortalarda görünmüyor” denildiği anlarda önce penaltıyı yaptırdı, ardından kaleciyi ters köşeye yatırdı ve son dakika da kendi yarattığı pozisyona kafayla noktasını koydu. Beşiktaş’a attığı gol sayısını ise 8’e yükseltti. Eğer orta saha oyuncusu olarak görmeye devam edersek, Alexli bir sistemi 5 sene daha tartışabiliriz, işte bu yüzden bana göre Alex arkasındaki savaşan orta saha dörtlüsüyle birlikte oynadığında eksiksiz bir forvet oyuncusudur.Bunun yanında bu sene Güiza’dan da ayrıca bahsetmek gerekir. Geçen seneki tutukluğunu üzerinden atmış görüntüsüyle Daum’un en güçlü silahlarından birisi olacak gibi oynuyor, oynatıyor. İleri uçta eskisi gibi yalnız kalmayacağını son iki maçta hep beraber izledik. Ve Güiza’nın yalnız kalmadığında ne kadar faydalı olduğunu da… Sürekli atağı düşünen kanatlar, sık sık ileri çıkan orta sahanın ortası ve Alex’in yadsınamaz katkısıyla Güiza daha rahat oynayabilecek. Bu bölgede de rotasyon imkanımız mevcut. Öz evladımız Semih, sağ kanatta da rotasyona katılabilecek Kazım, Deivid bu bölgenin diğer adayları olarak gözümüze çarpıyor.

Görüntü itibariyle takımımızın defansif bölgedeki soru işaretini gidermesi ve takım oyununu, takım ruhunu oturtması şart. Takım oyunu ve takım ruhu maç oynadıkça gelişecektir. Defans bölgemiz için de yönetimimiz Fenerbahçemize yakışanı şüphesiz yapacaktır. Bu eksilerin giderilmesinin ardından bu ligin şampiyonluk yolundaki en büyük favorisi Fenerbahçe olacaktır.

Son olarak, ligin başı olmasına rağmen iyi sayılabilecek bir oyunla Beşiktaş’ı mağlup eden takımımızı tebrik ederim. Bu, yukarıda da belirttiğim gibi lige derbi galibiyeti ve kupa moraliyle başlamak açısından çok önemliydi. Nitekim, nasıl başlarsak, öyle gider… Aynı performas ve istekli oyunu ligin her haftasında gösterebilmek dileğiyle…

Rotamız şampiyonluk; yolumuz açık olsun…

Onur Aloğlu

1907 ÜNİFEB – Üniversiteli Fenerbahçeliler Birliği

Bizi Takip Edin

Aşağıdaki simgelere tıklayarak sosyal medya hesaplarımıza ulaşabilir, bizi takip edebilirsiniz.